23 Ekim 2020

NUTUK,  TARİHİ    BİR KAYNAK SAYILABİLİR mi? (2)

2) Nutuk, Kurtuluş Savaşının Diğer Kahraman Komutanlarını Yok Saymaktadır

Nutuk'taki anlatımlardan şikayetçi olanlardan biri de Atatürk İstanbul Hükümeti tarafından görevden alındığı gün “Paşam ben sizin Emrinizdeyim” diyen ve bu davranışı ile tarihin akışını  değiştiren Kazım Karabekir Paşa'dır. Kazım Karabekir Paşa da Nutuk'da gerek kendisinden gerekse diğer komutan arkadaşlarının yaptığı faaliyetlerden bahis edilmediğinden şikayet eder.

Kâzım Karabekir, 1942 yılında Ankara Üniversitesi'nin Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi bünyesinde kurulan Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü'nün başkanı Enver Ziya Karal'ın Türkiye Cumhuriyeti Tarihi kitabına da itiraz etmiştir. Maarif Vekili Hasan Ali Yücel'in makamında 27 Mart 1945 'te cereyan eden hadisede Kâzım Karabekir Paşa, Enver Ziya Karal'ın yazdığı kitaba esas kaynak olarak 'Nutuk'u almasını eleştirmiştir. Karabekir, Nutuk'un tarafgirane bir metin olduğunu, yakılan kırk kitabı içinde bulunan "Nutuk'un hata ve sevap cetvelinde Nutuk'taki yanlışları tek tek gösterdiğini belirtmiş, İnkılâp tarihinin seyrinde büyük rolü olan birçok şahsiyetin emeklerinin yok sayıldığını vurgulamıştır (Doğan M.2014:317).

İngiliz araştırmacı Hugh Poulton da Kemalist tarih yazıcılarının yeni cumhuriyetin öncesi ve sonrasıyla bütün icraatlarını tek bir adamın dehasına borçlu olarak resmetmekten hoşlandığına (Poulton,1999:37). dikkat çeker.

Prof. Dr. Cemil Koçak'ın anlattığına göre;1927'de Nutuk ortaya konulduktan sonra Nutuk'ta aleyhinde konuşulmuş, hakkında olumsuz şeyler söylenmiş bazı isimler ellerinden geldiğince bunu yalanlamaya çalışıyorlar. Bunların bir kısmı yurtdışında bir kısmı yurtiçinde fakat herhangi bir mekanizma bulup da bunu Türk kamuoyuna yansıtmaları mümkün değil. Onun için yurtdışında olanlar İngilizce olarak yazıp ancak dünya kamuoyuna yayınlayabiliyorlar.

Halide Edip'in İngilizce yazmış olduğu ilk anıları bu bakımdan enteresandır, O anılar aslında Nutuk'u kritize eden anılardır, onun için içeriği farklıdır. Yine onun içindir ki hala Türkçe ‘ye tercüme edilmemiştir. Bu kadar uzun zaman sonra Atatürk'ü çok radikal ve sert sözlerle eleştiren hatıratlar yayınlanmasına rağmen Halide Edip'in İngilizce yazdığı hatıraların tercümesi yapılmamıştı (Koçak,2011:108-109).

Karabekir Paşa bu yok saymaya karşılık olarak ‘İstiklal Harbimizin Esasları' adıyla Kurtuluş Savaşı'nın gerçek tarihini yazmaya çalışmıştır.

'Karabekir kendi askeri harekâtının Nutuk'ta hemen hemen hiç anlatılmamasına karşı içerlemiş. Zaten Karabekir'in İstiklal Harbimiz hatıraları Nutuk'la yan yana konulduğu zaman ya aşağı yukarı aynı kalınlıktadır ya birazcık daha kalındır. Nutuk, "19 Mayıs'ta Samsun'a ayakbastım" diye başlar. Karabekir'in İstiklal Harbimiz eseri Erzurum'a geldim diye başlar. İki metin arasında çok nazire var. Karabekir de haklı olarak, 1922- 1923'ten sonra başına gelenleri göz önüne alacak olursak, kendi katkısının resmi tarihte silinmiş olduğunu biliyor ve buna karşı bir tepki gösteriyor. İstiklal Harbimiz de bu tepkinin bir ürünü olarak değerlendirilmelidir (Koçak,2011:139).

“19 Nisan 1919'da Trabzon'a çıktım.” Bu sert cümle, Mustafa Kemal Paşa'nın Nutuk'una başlarken kullandığı "19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktım" cümlesine bir tür meydan okumadır. Arkasından da özetle şunları söyler: İstanbul'a döndüğümde herkesi çok umutsuz gördüm. Arkadaşım İsmet (İnönü) "Bu iş bitti Kâzım, gidip çiftlik satın alalım, sen Kâzım Ağa ol, ben İsmet Ağa olayım." diyordu. Mustafa Kemal'le Şişli'deki evinde görüştük. Hastaydı. ‘İstanbul'da kalmanın tehlikeli olduğunu ve bir an önce Doğu'ya gidip oranın hırpalanmamış kolordusuyla ve mert halkıyla el ele verip istiklal mücadelesini başlatalım' dedim. Fakat o sırada Paşa'nın aklı İstanbul'da kalıp kabineye bakan olarak girmekteydi. Bana "Bu da bir fikirdir" dedi. Ben de ona "Fikir değil, karardır" dedim. Ve en kısa zamanda bir yolunu bulup Doğu'ya gideceğimi, gelmesi halinde kendisini başkomutan olarak karşılayacağımı söyledim. Bana "İyi olayım, düşünürüz" diye cevap verdi. Ben de tayinimi Erzurum'a çıkartarak 12 Nisan 1919 günü "Gülcemal" vapuruyla İstanbul'dan vapurla yola çıktım. 17 Nisan'da Samsun'a, 19 Nisan'da da Trabzon'a çıktım. Oradaki Muhafaza-i Hukuk ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleriyle görüşerek Erzurum Kongresi'nin yapılmasına karar verdik ve Mustafa Kemal Paşa'yı davet ettik (Armağan,2011).

Karabekir Paşa, Nutuk'a cevap verirken (Nutuk, ve Karabekir'den Cevaplar Emre Yayınları, İstanbul:1997) şöyle diyor: "Madde sıraları neden değiştirilmiş; bazıları yazılmamış, aynen beyanname ve  nizamname yazılmalı idi." Bu cümle bile inkılap tarihçileri için yeterince uyarıcı olmalıdır. Ama olamıyor. Ardından ekliyor: Kongrede seçilen Heyeti Temsiliye üyelerinin isimlerini sıralarken Atatürk Nutuk'ta nedense Karabekir'in adını yazmamış. Karabekir Nutuk'a göre Heyeti Temsiliye  üyesi değildir? Oysa kendisi üye olduğunu açıklamaktadır. Kime inanacağız? Bir de ne görelim? Karabekir, üstelik altında  Atatürk'ün de imzası bulunan bir yazıyla Heyeti Temsiliye  üyeliğine getirilmemiş mi? (Koçak,2013:88).

Yani Atatürk'ün "Bu benim eylemimdi" dediği olaya Karabekir "Hayır, bu ortak bir eylemdir" diyor. "Kolektifti ve ben de içindeydim" diyor, Karabekir. Atatürk'ün anlattığı pasajda Karabekir adı hiç geçmez mesela (Demirel,2011:129).

  1. Mehmet Doğan olayın bir başka boyuna dikkat çekmektedir: Nutuk'taki tek aktörlü Millî Mücadele anlatımı, mücadelenin önde gelen şahsiyetleri tarafından haklı tenkitlere konu olmuştur. Kâzım Karabekir Nutuk'a cevap mahiyetinde İstiklâl Harbimizin Esasları İsimli eserini yazmış, fakat kitap yayınlanmadan matbaada el konularak imha edilmiştir (1933). Kâzım Karabekir, daha sonra elindeki malzeme ile kitabı yeniden hazırlamış ve ancak ölümünden sonra, 1951 'de yayınlanabilmiştir. Paşa'nın vesikalara dayanan geniş hacimli İstiklâl Harbimiz isimli kitabı da 1960'ta ilk defa yayınlandığında takibata uğramaktan kurtulamamıştır (Doğan M.2014:317).

Prof. Dr. Ahmet Demirel de bu olayı şöyle anlatıyor: İstiklal Harbimiz, Karabekir'in böyle sakin bir döneminde oturup olayları değerlendirdiği ve sonra yazdığı bir çalışmadır. İçeriği değerlendirirken bunu göz önünde bulundurmalıyız. Nutuk'ta yazılanları okuduktan sonra kitabını yazmış olduğu için kendisini savunmaya çalışan bir metin var. Nutuk'ta kendi niteliğinin daha geri plana itildiğini düşünen, dolayısıyla kendisini savunan ve bunu da belgelerle göstermeye çalışan bir eser. Ancak kitap yakılıyor (Demirel,2011:129).

Karabekir, 1933 yılında ilk defa anılarını yazmaya teşebbüs ediyor. Erenköy'de, polis gözetiminde yazıyor fakat anılarını yazdığı ve bastırdığı haberi gelince evi basılıyor, bütün belgelere el konuluyor.

Matbaada olan anılar alınıp yakılıyor ve kitap yasaklanıyor. O sırada Doğu Cephesi belgelerine el konulduğu için bir daha onlardan yararlanması mümkün olmuyor. Ancak Meclis Başkanı olduktan sonra İstiklal Harbimiz kitabının belgelerini yeniden toplama imkânına sahip olacak.

Resmi tarih denilen şeyin ne kadar iç tutarsızlığı olduğunu anlatayım: 1927'den sonra Nutuk resmi olarak İnkılap Tarihini belirliyor. Fakat orada yerin dibine batırılmış olan isimleri, Cumhuriyet Halk Partisi vekili ve tekrar Atatürk'ün yakınında görüyoruz. Meclis Başkanı olarak. Eğer gerçekten bu kişiler bu kadar kötüyseler nasıl oluyor da bir İnkılâp Partisi onları yeniden kendisine kazandırmaya çalışıyor ve onları yeniden onore ediyor? (Koçak,2011:143-144).

Aradan yıllar geçiyor. İsmet İnönü Döneminde Kâzım Karabekir Paşa tekrar milletvekili seçiliyor. Tan Gazetesi, milletvekili seçilir seçilmez, Karabekir Paşa'yla bir mülakat yapıyor. Diyorlar ki "Paşam sizin geçmiş dönemle ilgili probleminiz nedir?"

Paşa soruya şöyle cevap veriyor: Şahsen benim on beş sene menkup vaziyette kaldığımı biliyorsunuz. (Menkup, sürgün anlamına geliyor.) Bu menkubiyet süresi özellikle çoluğum çocuğum için pek acı geçti. Buna rağmen ben bildiğim yoldan şaşmadım, her zaman için hakikatin savunucusu olarak kaldım. Ne yazık ki bu on beş sene içinde kıymetli fikirlerle ortaya çıkarak hayatlarını feda edercesine çalışan ve memlekette büyük hizmetlerde bulunan bazı vatan çocuklarının bir kenarda nasıl unutuldukları kimsenin gözünden kaçmamıştır. Onların bütün hizmetleri yalnız kökünden inkâr edilmekle kalmamış, belki onlara türlü isnatlar da yapılarak her biri dipdiri mezara gömülmek istenmiştir. Bu suretle memleket bunların olgun ve dolgun başlarından istifadesiz bırakılmıştır bütün bunlarda modern hurafenin büyük etkisi olmuştur.

Karabekir, doğrudan doğruya Atatürk'ün Nutuk'ta anlattıklarının, resmi tarihin bir hurafe olduğunu söylüyor ve diyor ki "Basın da bu zamana kadar bu hurafeyi devam ettiren önemli bir faktör oldu. Fakat hadiseler yalnız bir tek kişinin dilediği şekilde ifadesi ile ortaya çıkamaz.

Söyleşiyi yapanlar, "Sizin görüşünüze göre okullarda okutulan tarihlerde, atılan nutuklarda, konferanslarda, inkılap derslerinde düzeltilmesi gereken noktalar var mıdır?" diye soruyorlar. "Evet, vardır!" diyor Karabekir, "Nutuk'ta üzerinde önemle durulması gereken haksızlıklar ve yanlışlıklar mevcuttur"

Bu, 1939'a kadar Atatürk ve Nutuk konusunda hiç yapılamayan bir tartışmanın başlangıcı oluyor. Ve kıyamet kopuyor (Koçak,2011:145).

Kaldığmız yerden devam edeceğiz inşaallah…